Osmanli'da Astronomi
Osmanlı'da AstronomiOsmanlılardaki astronomi, İslam dünyasında daha önce var olan astronominin devamıdır. İlmî anlamda, İslam astronomi tarihi Abbâsiler'in başlarında 800 yılına doğru Sanskritçe'den tercüme edilen Sindhanta, Yunanca'dan tercüme edilen Pitolemeos'un el-Mecastî'sı ile başlamıştır. Memun zamanında (819-833) Rasathanelerin kurulmasıyla gözlemler yapılmaya başlanmış, astronomi sahasında orijinal eserler ortaya konmuştur. Gözlem yapan âlimler arasında cebir ilminin kurucusu el-Harezmî (ölm. 850 civan) ile Habeş el-Hâsib (ölm 840 cıvan) vardır Bundan sonra, el-Bettânî (ölm. 920) zamanında, Bûveyhilerde, Fâtımîler'de, Selçuklular'da, Endülüs Emevileri'nde, İlhanlılar ve Timurlular zamanlarında çeşitli rasathaneler kurulup gözlemler yapılmış, astronomi ilmi devamlı gelişerek yeni kitaplar yazılmıştır.
Yalnız, tıp, matematik, fizik konularında olduğu gibi, İslâm âlimleri astronomi ilminin yönünü değiştirecek teoriler ortaya atamamışlardır. Çalışmaları daha çok pratik ağırlıklı olmuştur. İlme hizmetlerini bu konularda yapmışlardır Genel astronomi yanında, astronomi âletlerine, vakitlerin ayinine dâir eser çok yazılmıştır Bunda dînî bir kaygı da vardı. Pratik astronomiye dînî muhitler sempatiyle bakıyorlardı. Diğer taraftan İslâm dünyasında astronomi ile uğraşanlar Psagor ve Eflatun'un güneş merkezli sistemini benimsememişler, Aristo ve Batlamyus'un Dünya merkezli sistemini benimsemişlerdir. Matematik ilmini ve gözlemleri astronomide daha çok kullanmışlardır. Cisimlerin birbirini çekmesi konusunda İslam âlimlerinden İbn el-Fakîh. İbn Sîna, İdrisî, İbn Zunbul bazı Yunan düşünürlerinin fikirlerini tekrarlamışlardır.
Osmanlı Devleti kurulduğu sırada, İlhanlılar devrinde kurulan Merağa Astronomi Ekolu'nün tesiri zirvedeydi Nasîruddîn el-Tûsî (ölm. 1274) ve etrafındaki astronomlar gözlemler yapıp Zîc-i İlhani'yi hazırlamışlar, astronomi ile ilgili çok sayıda kitap yazmışlardı Diğer taraftan XIV yüzyılda Şam bölgesinde yaşayan İbn el-Şâtır (ölm. Î375) ve arkadaşlarının temsil ettiği başka bir ekol de vardı Bu ekol el-Mizzî (ölm. 1349), İbn el-Mecdî (ölm. 1447), Abdülazîz el-Vefâî (ölm 1469), Sıbt el-Mardînî (ölm. 1506), Muhammed b. Ebi'l-Feth el-Süfi (ölm. 1536) gibi âlimlerle Osmanlılar'ın Şam ve Mısır'ı ele geçirmelerine kadar devam edecektir.
Osmanlılar devrinde astronomi ile uğraşan ilk âlimler XV yüzyılın başlarında yaşamışlardır. Bunlar doğu astronomisinin temsilcileridir Avrupa astronomisinin ilk etkileri ise ancak XVI. yüzyılın ortalarında hissedilmeye başlar XV yüzyıl başında Ahmed-i Dâî (1421'de sağ), Nasîruddın el-Tûsî'nın takvimle ilgili iki risalesini Türkçe'ye çevirmiştir Bunlardan Si fasl tercümesine kendi de bazı ilâveler yapmıştır. Aynı sıralarda Abdülvâcid el-Kütâhî ise Si fasl'a Arapça şerh yazmıştır Hasan b Ali el-Komanatî (ölm. 1429 civan) el-Buzcânî Zici'ni şerhetmiştir BU zamanda yaşayan en büyük Osmanlı-Türk astronomu ise Kadı-zâde el-Rûmî (ölm. 1532 cıvan)'dir. Bu zat Bursa'da doğmuş, tahsilini tamamlamak için doğuya gitmiş, Semerkand'ta Uluğbey ile tanışmış, onun kurduğu medresede ders vermiştir Uluğbey Semerkand Rasathanesi'ni kurunca bu müessesede çalışan astronomlar arasında Kadı-zâde (ölm. 1435 cıvan) de vardı. Rasathane'nin birinci müdürü Gıyâseddin Cemşid el-Kâşî ölünce, onun yerine rasathane müdürlüğüne getirilmiştir. Uluğbey Zicı tamamlanmadan Kadı-zâde dahi ölmüş, rasathane müdürlüğüne Ali Kuşçu (ölm. 1474) getirilmiştir. Ali Kuşçu zamanında rasatlar tamamlanmış, Uluğbey Zici'ne son şekli verilmiştir. Bundan sonra Uluğbey Zici'nin etkisi hızla yayılmıştır Takvim çıkarmada bu zic kullanılmaya başlanmıştır. Kadı-zâde el-Mecastî, el-Mülehhas fıyl-hey'e. el-aaakiret el-nasîriyye adlı astronomi kitaplarını şerhetmiştir. Çağmînî (ölm 1220 civarı)'nin el-Mülahhas fiyl-hey'e'si üzerine yazdığı şerh Osmanlılar devrinde en çok okunan astronomi kitaplarındandır.
Uluğbey'in 1453 yılında öldürülmesinden sonra Ali Kuşçu önce Tebriz'e Uzun Hasan'ın yanına gitti. 1570 yılı civarında ise Fâtih'in daveti üzerine İstanbul'a geldi. 1574 yılında İstanbul'da öldü. Uluğbey Zici 'ni hazırlayanlar arasında bulunan Ali Kuşçu, aynı zamanda bu zici şerh etti.Çok yönlü bir âlimdi. Astronomi ve matematik konularında başka kitaplar yazdı. Bunlar arasında Risale der ilm-i hey'et ile el-Fethiye önemlidir. Bu iki eser Osmanlılar devrinde en çok okunan astronomi kitaplarındandır Ali Kuşçu'nun pek çok talebesi vardır Bunlar arasında torunu Mirim Çelebi (ölm. 1525) ile Fethullah el-Şirvânî (ölm.1486} en meşhurlarıdır. Mirim Çelebi astronomiye dâir çok sayıda kitap yazmıştır. Bu arada astronomi ile uğraşan pek çok kişi çıkmış, çeşitli kitaplar yazmışlardır.
Yavuz Sultan Selim, Şam ve Mısır bölgelerini 1517 yılında fethedince bu bölgelerde yaşayan astronomlar da Osmanlı sahasına girmişlerdir. Bundan sonra, Merağa Ekolü yanında Şam-Mısır Ekolü'nün ağırlığı da hissedilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti'nde astronomi ilminin merkezleri İstanbul ve Kahire olmuştur. Meşhur astronom Takıyüddin el-Râsıd (ölm. 1585) Şamlıdır. İstanbul'a gelmeden önce Şam ve Mısır'da tahsilini tamamlamış, çeşitli görevlerde bulunmuştur. En meşhur hocası Muhammed b. Ebiyl-Feth el-Sûfî'dir. Takiyüddin gençliğinde babasıyla İstanbul'a gelmiş, buradaki çeşitli âlimlerle tanışmış, Semiz Ali Paşa'nın saat koleksiyonundan faydalanmıştır. Daha sonra mekanik saatler üzerine önemli bir eser yazmıştır İstanbul'dan Şam'a dönen Takiyüddin Filistin'de, Mısır'da kadılık ve müderrislik görevlerinde bulunduktan sonra 1570 yılı civarında tekrar İstanbul'a gelmiştir. Bu sırada Müneccimbaşı olan Mustafa b. Ali el- Muvakkıt'in 1571 yılında ölmesi üzerine Müneccimbaşı tâyin edilmiştir. Sadrazam Sokulu Mehmet Paşa ve Hoca Sadeddin Efendi'nin desteğiyle rasad (gözlem)'lar yapmaya karar vermiştir Önce Galata'da geçici bir yerde başlayan bu çalışmalar III. Murat devrinde 1575 yılı civarında Dar el-Rasad el-Cedid el-Sultani'nin yapılmasıyla düzenli hale getirilmiştir. Bu gözlemlerden maksat Uluğbey Zici'ndeki hataları düzelterek yeni bir zic hazırlamaktı. Takiyüddin'in yanında İranlı, İstanbullu astronomlar da bulunmaktaydı. O zamana göre gelişmiş gözlem âletleri yapılmıştı. Belki bu âletleri yaparken Avrupa'daki örneklerinden de faydalanılmıştır. Bu âletler arasında zât el-halak (armila zodiak), kadran (müral kadran), zât el-semt veyl-irtifâ (azimuthal semicircle), zât el-şu beteyn (triquetrum), rub-i mistar, zat d-sükbeteyn (dipostra), zâtül evtar el-müşebbehe biyl-menâtık (aaatant), astrolab, rub el-müceyyeb rub el-mukantarat bulunmaktaydı. Fakat onun bu gözlemleri ancak birkaç yıl devam etmiş çekemeyenlerin ve ilmin değerini anlamayan cahillerin aleyhte propagandaları sebebiyle 1587 yılında, uğursuzluk getireceği düşüncesiyle, rasathanenin topa tutularak yıkılmasıyla sona ermiştir. Osmanlı Devleti'nde bundan sonra rasathane ancak 300 yıl sonra Rasadhane-i Amire adıyla Beyoğlu'nda 1867 yılında kurulmuş, müdürlüğüne Aristede Coumnbary (ölm. 1895) getirilmiştir. Daha sonra, rasathanenin müdürlüğüne Salih Zeki (ölm. 1921) ve Fatin Gökmen (ölm. 1955) getirilmiştir. Fatin Gökmen zamanında Kandilli Rasathanesi kurulmuştur.
Takiyüddin el-Râsıd çalışmalarını Cerîdet el-dürer ve harîdet el-fiker, Sidretü münteha'l-efkar el-Zîc el-şehinşâhî adlı eserlerinde ortaya koymuştur. Fakat, onun bu zicleri astronomlar ve takvim yapanlar tarafından fazla kullanılmamıştır. Yine Uluğbey Zici 'ne göre takvimler yapılmaya devam edilmiştir. XX yüzyılın ikinci yansında Takiyüddin el-Râsıd ve eserleri üzerinde çalışmalar çoğalmıştır. Bilhassa, Sevim Tekeli ve Aydın Sayılı (ölm.1993)'nın çalışmalarıyla onun faaliyetinin orijinalliği ve değeri ortaya konmuştur. Kitaplarının metinlerinin büyük kısmı neşredilmeyi beklemektedir. Takiyüddin'in soyu hakkında çok şeyler söylenmiştir. Hatta Yahudiler'le ilişkisi olduğu dahi ortaya atılmıştır. Bir kitabında kendisi tarafından verilen soy kütüğüne dayanarak yaptığımız bir araştırmada Türk soyundan geldiği kesin olarak ortaya konmuştur. (Erdem Dergisi, cilt 4, sayfa 10, Ankara 1988, s. 165-180). Nisbelerinden birinin Sahyuni olması ise uzak atalarından Nâsiruddin Menküpars'ın Sahyun Kalesi sahibi olması ve İstanbul'da dedelerinin bu kalede oturması dolayısıyladır.
Takiyüddin zamanında Mısır'da ve İstanbul'da başka önemli astronomi alimleri de yetişmiş ve önemli kitaplar yazmışlardır. Astronomi sahasında 17. yüzyılda kitap yazanların en önemlisi Bahâeddin el-Âmilî (ölm. 1622)'dir. Bu zat matematik ve astronomi sahalarında yazdığı iki ders kitabıyla, o zamana kadar İslam dünyasında varolan astronomi ve matematik bilgilerini özetlemiştir. Aslen Lübnan'daki Cebel-i Âmile'den olan âlim ömrünün büyük kısmını İran'da Safavîlerin yanında geçirmiştir. Matematik sahasında Hulasat el-hisab, astronomi sahasında Teşrih el-eflak adlı eserlerini yazmıştır. Bu iki kitap bundan sonra medreselerde temel kitap olmuş, üzerlerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak, XVIII. y.y.. sonunda modern ilme geçilmeye başlanmasıyla bu kitaplar üzerinde çalışma azalmıştır.
Bu arada, ruby el-müceyyeb, ruby el-mukantarat, usturlab konularında pek çok eser yazılmıştır. Zicler'e ve bu âletlere önem verilmesi takvim çıkarmaya yaradıkları içindir. Bayramların, ramazan imsakiyesinin, namaz ve hac vakitlerinin tâyini dinî bakımdan çok önemliydi. Din âlimleri astronomiye bu açıdan bakıyorlardı. Camilerde muvakkıthaneler (vakit tâyini yapılan yerler) vardı. Astronomi ile uğraşanlar genellikle buralarda çalışıyorlardı. Ve müneccimbaşıya bağlıydılar. Müneccimbaşının görevlerinden biri de yıldızlara bakıp uğurlu ve uğursuz zamanları tâyin edip padişaha ve devlet adamlarına bildirmekti. Bunun için takvim, astroloji konularında pek çok kitap yazılmıştır. Bunların ilmî değerleri pek yoktur. Yalnız Osmanlılar zamanında vakit tâyini için hesap cetvelleri gibi kolay metotlar ortaya koymuşlardır. XVII-XVIII. asırlarda Mısır'da ve İstanbul'da astronomi ile uğraşan âlimler çıkmaya devam etmiş, değerli eserler yazmışlardır. Bunlar arasında Rıdvan el-Felekî, Hasan el-Cebertî, Salih el-Mimârî, Cınârî İsmail Efendi'nin adlarını burada iletmek gerekir. Bu arada, Uluğbey Zici birkaç defa Türkçe'ye ve Arapçaya tercüme edilmiştir. Türkçe'ye iki tercümesi vardır. Biri XVII yüzyıl ortalarında adı bilinmeyen biri tarafından yapmıştır. İkincisi yine aynı asır sonlarında. Kahire Azaplar Ocağı Ağası Hasan Efendi'nin teşvikiyle Abdurrahman b. Osman tarafından yapılmıştır. Bu tercümede sarayda II. Beyazıt koleksiyonunda bulunan orijinal nüsha kullanılmıştır. Meşhur tabiplerden Abbas Vesim Efendi( ölm. 1760) bu eseri şerhetmiştır.
Diğer bir önemli nokta ise XVI. yüzyıl başından itibaren astronomi ile ilgili Türkçe kitapların çoğalmaya başlamasıdır. Meselâ, bu asırda yaşayan Muhammed b Kâtıb Sinan'ın 13 eserinden altısı, Mustafa b. Ali el-Muvakkıt'in 22 eserinden 19'u, Şeydi Ali Reis'in 6 eserinin hepsi ' Türkçe'dir. Bundan sonra Türkçe eser sayısı hızla artacaktır.
Bu arada folklorik ve dînî bilgilerden faydalanılarak birkaç astronomi kitabı yazılmıştır. Bunlar İbrahim el-Karamânî (ölm. 1664)'nin Risale fıyl-heyye âlâ tariki Ehl el-sünne veyl-cemâa adlı eseri, bunun Nazmî-zâde Murtaza (ölm. 1723) tarafından yapılan Türkçe tercümesi ve İbrahim Hakkı Erzurûmî'nin Marifetnâme'sine aldığı bilgilerdir. Bunlar hadislere, folklora dayanır, ilmî değerleri yoktur.
Bu arada geleneksel astronomi sahasında eserler yazarken Osmanlı âlimleri XVI. yüzyıldan itibaren az da olsa Batı'daki gelişmelerden haberdar olmaya başlamışlardır. Pîrî Reis coğrafya ve harita bilgilerinde, Takiyüddin mekanik saatler konusunda Batı'daki gelişmelerden büyük miktarda faydalanmışlardı. XVII. yüzyılda ise Kâtib Çelebi tarafından Atlas Minör, Ebu Bekr b. Behram tarafından Atlas Majör tercüme edilmişlerdir. Bu arada, Batı'da astronomi sahasında devrim yapan Kopernik, Galileo, Kepler ve Newton'un çalışmaları Osmanlı astronomlarının dikkati çekmemiştir. Buna karşılık pratik astronomi ile ilgili çalışmalar daha çok ilgi uyandırmıştır Bu sebeple, Noel Duret (ölm. 1650 civarı)'in Astronomik tabloları (zici) Zigetvarlı aaakireci Köse İbrahim tarafından 1670'li yıllarda adabtasiyon şeklinde Türkçe'ye tercüme edilmiştir. Bu eserin, mukaddimesinde Avrupa'daki astronomi çalışmalarından, bu arada Kopernik'ten bahsedilmekte fakat sisteminden hiç söz edilmemektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Duret zici tercümesi hiç bir yankı uyandırmamıştır. Yine Uluğbey Zici'ne göre takvim yapılmaya devam edilmiştir. XVIII. yüzyıl başında İbrahim Müteferrika, Hollandalı astronom Andreas Cellanus'un Atlas Collesis adlı kitabını Mecmûtı el-heyyet el-kadîme veyl-cedîde adıyla Türkçe'ye çevirmiştir Bu eserde ve Cihanüma'ya yazdığı zeyl'de Müteferrika yeni astronomiden kısaca bahseder. 1760 yılı civarında Belgrat tercümanı Osman b. Abdülmennan, Köprülü Hafız Ahmet Paşa'nın teşvikiyle Bernhand Varenius (ölm. I676)'un Coğrafya'sını adabtasiyon şeklinde tercüme etmiştir. Bu eserde Kopernik sisteminin bir şeması verilmekte, "Akla daha uygun olmasına rağmen, bu sistemin dini kitaplara uymadığı, dînî kitaplardaki bilginin tercih edildiği" söylenmektedir.
Bundan biraz sonra Halife-zâde Çınarî İsmail Efendi (ölm. 1790) Alexis-Claude Clairant (ölm. 1765) ile Jacques Cassini (ölm. 1756)'nin astronomik tablolarını 1767, 1772 yıllarında Türkçe'ye tercüme etti. Bunlardan Tuhfe-i behîc-i rasînî tercüme-i Zic-i Kasini adını taşıyan Cassini Zici önemlidir. Çınârî İsmail Efendi bu tercümenin giriş kısmında Logaritma cetvellerini de tercüme etmiştir. Astronomi hesaplarını kolaylaştırmıştır. Cassini zici tercümesi büyük rağbet görmüş, 1800 yılında III. Selim'in emriyle takvimler bu zice göre tertip edilmeye başlanmış, Uluğbey zici terkedilmiştir Cassini zici Arapçaya da tercüme edilmiştir. Ardından 1829 yılında Jeröme Lalande (ölm 1807)'nin Tables astronomigues adlı eseri (zici) müneccimbaşı yardımcısı Hüseyin Hüsnü (ölm 1829) tarafından 1826 yılında Türkçe'ye çevrildi Bu zic, Cassini zici 'nden daha doğruydu. Hekimbaşı Mustafa Behçet ile Hüseyin Hüsnü, Cassini Zic'nde hatalar olduğuna, Lalande zici 'nin daha doğru olduğuna dâir bir rapor hazırlayıp II. Mahmut'a sundular. Padişah'ın emriyle takvimler 1829 yılından itibaren Lalande zici'ne göre yapılmaya başlandı. Aynı sıralarda Hoca İshak Efendi (ölm. 1836) Mecmua-i ulûm-i riyaziye adlı eserinde Kopernik sistemini, yeni astronomiyi detaylarıyla açıklıyordu. XIX. asrın ilk yarısının sonlarında eski astronomi ihmal ediliyor, yeni astronomi kabul ediliyordu Bununla beraber, XX. yüzyıl başına kadar eski astronomi konusunda kitaplar yazılacaktır. Bundan sonraki çalışmalar ise bilim tarihi şeklindedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Osmanlılar her zaman astronomi sahasında âlimler çıkarmışlar, dünyadaki gelişmelerle az çok ilgilenmişlerdir. Bütün bilimler ve edebi alanlarda olduğu gibi, Osmanlılar devrinde astronomi sahasında koyu karanlık bir devir yaşanmamıştır. Bilimsel gelenek devam etmiştir. Cumhuriyet devrine girerken her konuda olduğu gibi, modern gelişmelerin çoğu benimsenmiş, astronomi sahasında Salih Zeki, Fatin Gökmen gibi dünyadaki gelişmeleri takip edebilecek şahsiyetler yetişmiştir.
Osmanli-Devleti.Net