Istanbul'un Fethi Dipnotlar
İstanbul'un Fethi Dipnotlar
1 Dukas (Bon) s. 258.
2 İbn-i Kemal (s. 93) istanbul'un fethinden dönüşte deniz kenarında Kumburgaz, Bigados ile Silivri'nin İstanbul fethinden sonra Karaca Paşa (Dayı) tarafından alındığını yazıyor.
3 Fatih'in Cihanşah'a gönderdiği Fetihnameden
4 Molla Gürânî inşasiyle Memlûk Sultanı Melik Eşref İnal'a ve Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah'a gönderilen nâmelerde muhasaranın 26 Rebîulevvelde yapıldığı yazılıyor ki 6 Nisana tesadüf ediyor. Bundan başka Havadis-üd-dühur isimli îbn-i Tagriberdi'nin tarihinde de öyledir (Münşeat-ı Feridun c. 1, s. 230 ve 239 ve İbn-i Tagriberdî Ayasofya kütüphanesi numara 3185 s. 277).
5 İstanbul surları hakkında müdekkik dostum Bay Feridun Dirimtekin'in 1949'da İstanbul'da basılmış olan İstanbul'un fethi isimli eserine bakın (S. 80 ilâ 86).
6 Halkondil (Paris tab), s. 169.
7 Ducas (Bon tab'ı), s. 266.
8 İstanbul'un fethi (Dirimtekin), s. 139.
9 Kritovulos, s. 61.
10 Vasiliyev c. 2. Fatih'in, Cihanşâh'a göndermiş olduğu Fetihnamede yardımcı kuvvet olarak Ceneviz, Katalan, Venedik, Rodos, Fransa ve saireden bahsediliyor (Feridun bey Münşeatı c. 1. s. 239); Memlûk Sultanı’na yollanan Fetihnamede ise Rodos, Katalan, Venedik ve Ceneviz vesairenin yardıma geldikleri yazılıdır (Münşeat c. 1, s. 229).
11 Dukas (Bön), s. 267.
12 Dukas (Bon), s. 265.
13 Kalikarya'nın diğer bir adı da (Harisu) kapısı idi.
14 İstanbul'un fethi (Feridun Dirimtekin) s. 137.
15 İstanbul’un fethi (Feridun Dirimtekin) s. ve Hammer c. 2. s. 281.
16 "Bu sırada harb levazımı ve makineler, külliyetli surette geliyordu; bir çok toplar getirildi; bu topların bazdan o derece büyüktü ki her bir tanesini kırk, elli çift öküz veya iki binden ziyade adam çekebiliyordu -." (Françes ve Barbaro'dan naklen İstanbul’un fethi s. 137'de iki numaralı not).
17 Aynı eser ve aynı sahife notu ve müellifi meçhul İstanbul fethi tarihine göre top tamir edilmişti. Halkondil'in nakline göre Urban'ın döktüğü toplardan birisinin atıldığı sırada parçalanarak Urban'ı öldürmüş olduğu rivayet edilir ise de elimizdeki Fatih'in vakfiyesi kaydı bunun doğru olmadığını ve fetihten sonra da hayatta olup Okmeydanı'nda Güreşçiler tekkesi civarında evleri bulunduğunu gösteriyor: (Evkaf müzesi, numara 1872).
18 Sultan Mehmed "Çadırlarını Harisu kapısı'nIn karşısındaki tepenin arkasına kurdu.." Dukas s. 263. Françes ise Nisan ayının ikinci günü pâdişâhın gelerek otağını Aziz Romanos kapısına kurdu diyor.
19 İbn-i Kemal tarihi (c. 7, s. 46) sağ kola tshak ve sol kola dayı Karaca paşaların memur olduklarını yazıyor. İstanbul fethine âid müellifi meçhul tarihte ishak ve Mahmud paşa'lardan bahsedilmiyerek Anadolu Beylerbeğisinin Mustafa paşa olduğu kaydediliyor (Iorga tarafından neşredilen bu eser Adnan Erzi ve Fazıl Işıközlü taraflarından tercüme olunarak Belleten, sayı 49’da yayınlanmıştır).
20 Françes, Osmanlı kara, ordusunun iki yüz elli sekiz bin (Bon tab'ı s. 240), Dukas İki yüz bin ve Hammer (Atâ bey tercümesi, c. 2, s. 82) de ikiyüz elli bin ve diğerleri de muhtelif miktar gösteriyorlar (Bakınız Hammer c. 2, s. 371. Tezyilat kısmı ve İstanbul'un fethi - Feridun Dirimtekin, s. 71).
21 "Pâdişâhın akrabası paşa (Zağanos) da gelerek kendisine verilen askerle Galata'tan yukarısında çadırlarını kurmuştu.." (Françes).
22 Françes, Osmanlı donanmasının ilk kısmanın otuz adet üç sıra kürekli kadirga, yüz otuz kadar tek sıra kürekli küçük vasıtadan mürekkeb olduğunu yazıyor (Bon tab’ı s. 238). Dukas (Bon s. 265) Osmanlı donanması üç sıra ve iki sıra kürekli (kadırga) olarak üçyüz göstermektedir.
23 Françes, Osmanlı donanmasına sonradan iltihak eden üçyüz gemi arasından yirmi beşinin muhasara levazımından kereste, kireç vesaire taşıyan nakliye gemisi olduğunu beyan eder (s. 240).
24 Prinkipios kalesi Büyükada'nın Maden cihetinde ve Çınar meydanı yakınında idi (İstanbul''un fethi-Dirimtekin s. 149 ve Kritovulos s. 55).
25 Tarabya kalesi Tarabya koyunun kuzey ucunu teşkil eden buruna doğru inen sırtın üzerinde hem boğaza ve hem de koya hâkim bir mevkide idi. (İstanbul'un fethi s. 149 ve Kritovulos s. 55).
26 Kritovulos'un (Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sânî) s. 55'de bahset tiği bu kale hakkında Mırmıroğlu tarafından yapılmış olan bir tetkik Belleten'nin 50. sayısında neşredilmiştir.
27 Kumkap^datı, Somütya'ya kadar olan mlüdafaa bölgesi Şehzade Or han'ın emrindeki küçük bir Türk kuvvetiyle gönüllü rahipler tarafından işgal edilmişti. Yani onların müdafaası altında idi (İstanbul'un fethi 142).
28 İstanbul'un fethi (Feridun Dirimtekin) s. 63 ilâ 68.
29 İstanbul'un fethi (Feridun Dirimtekin), s. 69, 70. Françes Haliç'te üçü Ceneviz, biri İberya (İspanya) ve biri Fransa'nın Provans eyaletinden, dördü Girit'ten, ikisi Ayvalık'tan üç büyük gemi Venedik'ten olup üç gemi de Bizans'ın olduğunu beyan ediyor, imparator bu gemilerin limanda müdafaaya iştiraklerini emretmişti.
30 İstanbul'un fethi (Feridun Dirimtekin), s. 142.
31 Kostantaniyye'nin Muhasara jurnali (Nikola Barbar).
32 Halkondil şöyle diyor: "Muhasarayı müteakip cultan Mehmed suru dövmek için en büyük toplarım yaklaştırmış, bunlardan birisini Saray-ı imparator! (Velaharna=Tekfur sarayı) üzerine ve birisini imparatorun bulunduğu Roma kapısına (Sen Romanos-Topkapı) tevcih etmişti; bu topların gülleleri bizim ağırlık mikyasımızla yüz litre sıkletinde olup Karadeniz sahillerinden getirilen granit taşından yapılmıştı; sonra daha küçük toplar da vardı, Türkler iki cesim top ile yandan ateş edip suru iki taraftan çatlatıyorlar ve sonra çatlak kısmın ortasına üçte bir nisbetinde daha büyük bir mermi kondurarak sarsılan sur parçasını aşağı indiriyorlardı. Topun gürlemesi batarya ile ateşin husule getirdiği gürültü o kadar şiddetli ve mehuf idi ki iki fersah mesafeden yerler zelzeleye uğruyordu; bu suretle öndeki surları dövmeğe başladılar. Daha yüksek olan arka surlara da zarar veriyorlardı. Bu cesim topların idaresi müşküldü, gündüzleri yedi, sekiz ve geceleri sabaha karşı o da diğerlerini uyandırmak için ateş edilebiliyordu. Pek çok metris sepetlerine ve siperlere malik olan yeniçeriler, onları siper yaparak kısmen hendeklere kadar sokulmuşlar ve bir kısmı da kazdıkları siperin arkasına girerek mazgallara fasılasız ok ve arkebuz yağdırıyorlardı. Rumlar artık mazgallarda görünmez olmuşlardı. Bundan başka Sultan Mehmed, yer altından bir çok lâğımlar açtırmıştı. Bu yollar hendeğin ve çift surun altından geçerek şehrin içine kadar gidiyordu. Bu yolun medhaline dört kule inşa edilmişti. Bu kulelerden şehirdekilere ok, mızrak ve saire atılıyordu. Bu açılan lâğımları ramlar keşfettiklerinden bir faide hasıl olmadı. Türkler evvelki kulelerden daha yüksek bir tahta kule daha yapmışlar ve üzerine surlara dayamak için merdivenlerle seyyar köprüler yapmışlardı “Paris tab'ı s. 169,170).
33 Feridun Dirimtekin'in İstanbul'un fethi isimli eserinde tafsilat var (s. 154 Üâ 160).
34 Yardıma gelenlerin üç gemi olduğunu Kritovulos (s. 61) yazıyor. Bar bar o da Kritovulos gibi Ceneviz'den içlerinde muharip dolu üç büyük geminin geldiğini beyan ediyor. Dukas ise (Bon s. 268) biri Mora'dan buğday getiren bir gemi (Bizans gemisi) ile dört Ceneviz gemisinin ki mecmuu beş geminin ve Françes (Bon s. 250) ise üç Ceneviz ve bir imparator gemisi olarak dört geminin geldiğini yazıyorlar. Papa bu gemilerin arkasından otuz geminin yardıma geleceğini de bildirmiş (Şulumberje-İstanbul'un muhasarası ve zabtı, M. Nahid tercümesi s. 124). Feth-i Celil-i Kostantiniyye isimli eserde de Dukas'ın yazdığı gibi beş gemiden bahsedilir. Son tetkiklerde Papa'mn Cenevizlilerin, yahut diğerlerinin İstanbul'un yardımına gemi gönderip bunların İstanbul'un alınmasından iki gün sonra geldikleri hakkındaki rivayetin bir propaganda olduğu anlaşılmıştır.
35 Mora'dan İmparatora buğday getiren gemi ile imparator tarafından satın alınan buğdayı hamil dört Ceneviz gemisi mart ayı sonuna kadar Sakız adasında duruyor ve esmekte olan poyraz rüzgârı bunların hareketlerine mâni oluyordu. Nihayet lodosun başlaması üzerine hareket ettiler; şehirdekiler bunları dört gözle bekliyorlardı. Bu gemilerin gelmekte olduklarını pâdişâh haber alınca donanmasına ya bu gemilerin zabtım veya limana sokulmamalarını emretti. Osmanlı donanması bu gelen gemileri Yaldızlıkapı limanı dışında bekliyorlardı (Dukas, Bon tabh, s. 268).
36 Pâdişâh, bu hezimeti gururuna yediremiyerek at üstünde bulunduğu halde denize doğru yürüdü; at ile beraber yüzerek kadirgalara gideceğini zannediyordu. O şurada rüzgâr çıktı, yelkenler doldu; yardımcı gemiler limana doğru yol alıyorlardı; Mehmed'in gemileri de karşılarında duruyorlardı. Pâdişâh deniz fennine aşina olmadığından yalnız avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Mehmed hiddetinden donanmasının çiftesütun (Tophane ile Fındıklı arası) mevkiine çekilmesini ve kaptan paşanın huzuruna getirilmesini emretti. Amiral getirildi; dört kişi tarafından yere yatırıldı ve pâdişâh kendi eliyle altından mamul bir değnek ile döğdü; Amiral Baltasoy adını taşıyordu ve Bulgar arhuntla-rından (kişi zadelerinden) birisinin oğlu idi. Çok sene evvel esir olarak alındı. Mehmed'in babasının kulu oldu. Bu amiral dört sene evvel Midilli'ye gelerek pek çok kimseleri esir etmişti (Dukas, Bon tab'ı, s. 269, 270).
37 Dukas, Bon tab'ı, s. 275.
38 Bu zincir ilk defa 718'de İmparator Leon tarafından Arabların İstanbul'u muhasarası esnasında kullanılmıştı; daha sonra 1203'de Haçlı seferi esnasında Venedik donanması tarafından kırılmış ve bu donanma Haliç’e girerek Fenerle Ayakapı arasında Petriyan kapısından şehre taarruz etmiş ise de alamamış (Dirimtekin, s. 142).
39 Haliç’e indirilen donanmanın geçtiği yol son zamanlara kadar münakaşa edilmiştir. Son incelemeler (Fatih'in donanması ve İstanbul'u Fethi) gemilerin hareket ettikleri Diplokionion yani Çifte direk mevkiinin mahallini tayindeki yanlışlık olmuştur. Bundan başka mesafe hakkında o tarihte yaşayanların malûmat vermelerine rağmen yokuşun dikliği düşünülerek daha az meyilli olan Dolmabahçe tarafının donanma yolu olacağı düşünülmüştür. İstanbul muhasarasında bulunmuş olan Venedikli Tabib Barbara gemilerin çıkıp indiği yolun üç mil olduğunu ve Kritovulos da sekiz Stadyon diye aynı miktarı göstermesine göre, bu mesafe metindeki tetkike uymaktadır. Müze müdürü Dethier bu yolu bizzat adımlamış, Tophaneden dört yol ağzına 980 ve oradan Tepebaşı'na kadar ikiyüz kırk ve Kasımpaşa'ya kadar da 906 adım ki ceman 2156 adım bulmuş ve Barbaro ile Kritovuluos'n doğru olduklarını görmüştür. Tarih-i Ebu'l-feth (s. 46) Galata kalesinin ensesinden kaydiyle Haliç'e inen yolun kalenin Beyoğlu tarafındaki surunun yakınından geçtiğini göstermektedir. Keza Aşık Paşa zade (s. 142) Hisar dibinden ve Neşri tarihi kalenin üst yanından geçtiğini yazarlar. Françes (s. 252) donanmanın gece Haliç'e indirildiğini beyan eder.
40 Kritovulos (s. 66) Haliç'e indirilen gemilerin orta kıtada altmış yedi ve Dukas (s. 271) seksen, Taci zade elli, Barbaro yetmiş iki ve Neşrî ile Hal kon dil (s. 70) ise yetmiş olduğunu yazarlar.
41 Gemilerin Haliç'e indirilmesi işi hakkında Dukas şöyle diyor: "Pâdişâh düşmanın büyük gemilerinin sekiz ve küçük gemilerinin yirmiden fazla olduğunu imparator ve Venediklilere âid üç sıra kürekli kadirgaların ve daha bir çok sefinelerin bulunduklarını anlayınca limanın zabtının kabil olamıyacağını anladı ve cesurâne bir plân tatbikine karar verdi. Galata'nın doğusunda Çiftesütun mevkiinden Haliç, sahili arkasındaki yolların düzeltilmesini emretti; mümkün olduğu kadar düzelttiler; makaralarla gemileri denizden karaya çıkardılar, yelkenleri açtılar; bu gemileri boğaz'ın mukaddes ağzından çekerek kara yoluyla Haliç'e naklolunmaları emrolundu; gemiler çekiliyordu ve her birisinin baş tarafında bir kaptan ve arka tarafında bir dümenci oturuyordu, bir diğeri de elinde yelkeni tutarak yelkeni harekete getiriyordu. Biri davul ve bir başkası borazan çalıyordu ve denizcilere âid şarkılar okunuyordu ve mesut rüzgârın esmekte olduğu sırada orman ve dereleri aşarak denize doğru gidiyorlardı. Bu gemilerin adedi seksendi, bunlar meyanında iki sıra kürekli kadırgalar da vardı; böyle bir harikayı kim gördü kim işitti. .." (Dukas, Bon tabii,s. 271).
42 Dukas şöyle diyor- "Keyahsar, denizde köprü yaparak karada yürür gibi bu köprü üstünden bu kadar asker geçirdi. Bu yeni Makedonyalı (yani pâdişâh) ve bana kalırsa neslinin en büyük pâdişâhı olan M elim e d karayı denize tahvil etti. Ve dalgalar yerine gemileri dağların tepesinden geçirdi, binaenaleyh bu, Kcyahsar'ı da geçti" (s. 271).
43 Duka s (Bon), s. 276.
44 1 Françes (Bon) s. 326 ve Şulümberje, İstanbul'un muhasara ve zabtı (Nahid tercümesi) s. 36.
45 İstanbul'un fethi s. 177. Batı kaynaklarına istinaden Prof. Halil İnalcık şöyle diyor: Gerçekten Venedik 7 mayısta hazırladığı bir donanmayı G. Loredano kumandasında Ege sularına göndermiş ve Papa da kendi hesabına beş kadirga teçhiz edip yola çıkarmıştı. Diğer taraftan Karamanoğlu Venediklilere verdiği söz üzerine İstanbul önünde herhangi bir gevşeme hâlinde harekete geçmeğe hazır bulunuyordu (Fatih devri üzerine tetkikler ve araştırmalar s. 129).
46 Fatih devri üzerinde tetkikler ve vesikalar s. 130.
47 Bu mektubun aslı Topkapı sarayı müzesi arşivinde 5584 numarada dır. Mektubun fotografisi Fatih devri üzerine tetkikler ve vesikalar isimli eserde vardır.
48 Kritovulos'dan hulâsa. Dukas, Sultan Mehmed'in bu muharebede askerden yalnız şehrin binalarını ve surlarını isteyerek bütün serveti ve esirleri kendilerine bıraktığını yazıyor (s. 280).
49 Bu fasılasız bombardıman ve bazı gediklerden şehre girilmesi dolayısiyle bazıları umumî taarruzun 27 Mayısta başladığını beyan ederler. Filhakika bu tarihten itibaren gediklerden içeri giren olmuş ise de muvaffak olunamamıştır.
50 Dukas (Bon) s. 284 Françes, Justinyanüs'un sağ bacağından yaralandığını yazar. Jüstinyanüs yaralı olarak bir gemiye nakledilip gemi Sakız'a doğru hareket etti. Jüstinyen az sonra vefat ederek Sakız'a defnedildi (Vasiliyev, w. 2).
51 Ulubadlı Hasan hakkında Françes'te tafsilât vardır.
52 İstanbul'un fethi (Dirimtekin) s. 219. Dukas, Imparator'un ölümünü şöyle anlatıyor: Rum askerleri apansız kalelerin üstünden okların yağdığını görünce Türklerin kale üstüne çıkmış olduğunu gördüler ve Harisu (Eğrikapı)’dan birbirlerini çiğneyerek içeriye kaçtılar, imparator artık yorulmuş olduğun dan elinde kılıç ve kalkanı olduğu halde "benim başımı kesecek bir Hıristiyan yok mudur" diye bağırdı; yapa yalnız kalmıştı. O sırada bir Türk yüzüne doğru bir darbe indirdi ve yaraladı, bu da türke diğer bir darbe vurdu; arkasından diğer biri öldürücü bir darbe ile cerhetti ve imparator yere düştü. Türkler bunun imparator olduğunu anlamadılar ve âdi bir asker zannederek orada bıraktılar" (Dukas 287, 288). Müellifi meçhul vekayinâmede de, imparator, Ayasofya kilisesinde son âyini yaptıktan sonra saraya gelip ailesiyle vedalaştıktan sonra Yaldızlıkapı tarafında çarpışarak maktul düştüğünü beyan ediyor.
53 "Bir Türk bunların şecaatini pâdişâha arzetti; pâdişâh da böyle bir anlaşmaya varılmasını kendilerinin, gemilerinin ve mallarının serbest bırakılmalarım ferman etti ve Giritliler burçlarım terk ederek gitmişlerdir. "(Françes).
54 Françes, Roma Şarkî împaratorluğu'nun 1143 sene on ay dört gün devam ettiğini yazar.
55 Hammer (Atâ Bey tercümesi) İstanbul muhasarasının 6 nisana tesadüf eden 27 Rebiulevvel ve fethin de 29 Mayısa tesadüf eden 21 cemaziyelevvel olması lâzım geleceğini söylüyor. Bizde arabî ayları evvelce ayı görmekle veya tekmil-i selâsin denilen ay görülmeyince otuz gün üzerine yapılırdı. Cemaziye-levvelin gurresi perşenbe olduğundan yirminci günü salıya tesadüf etmekte olduğundan bazan böyle bir günlük tehalüfler olmaktadır; ve muharebenin başlangıcının cuma ve fethinin de sah günü olduğunda ittifak vardır. İstanbul fethi dolayısiyle Memlûk sultam Melik Eşref İnal'a gönderilen Arapça fetih namede İstanbul'un 26 Rebiuevvel 857 de muhasara ve gece gündüz elli dört gün mücadeleden sonra 20 Cemaziyelevvel 857 salı günü alındığı bildiriliyor (Münşeat c. 1, s. 230)Bı fetihnameye tebriki havi cevap ile bir takım hediyeler gelmiştir. Keza Hoca Kerimî inşasiyle Cihanşah'a gönderilen fetihnamede öyledir.
56 Dukas (Bon s. 291) Türklerin saat birden az sonra şehre girdiklerini yazıyor ki bir saat farkla Françes'in dediği gibidir.
57 XI. Kostantin Dragazes, imparator Manuel'in sekiz oğlundan birisidir. 9 Şubat 1404'de doğmuştur. Valdesi Makedonya'nın kuzey doğusunda bir zaman Bizanslılara ve daha sonra Osmanlılara tâbi olan Köstendil beyi Kostantin Dragazes'in kızı olduğundan Kostantin de ana tarafından büyük babasının unvanını almıştır. Françes, imparatorun hayatını kırk dokuzsene üç ay yirmi gün olarak göstermiştir.
58 Fatih'in şehre girdiği gün üzerinde durulmak lâzımdır. Bunun fetih günü olduğu söyleniyor. Teamül üzere zabtedilen bir şehrin üç gün yağması icabettiğinden Fatih'in o kargaşalık ve müsademeler arasında ve bilhassa daha surların bir kısmı düşmeden evvel şehre girmesi akla mülayim gelmiyor. Bunun en aşağı ertesi gün veya perşenbe günü olması daha uygun gibidir. Aşağıda görüleceği üzere ölülerin yakılarak şehrin temizlenmesi ve askerin yağmadan menedilmesi hakkında pâdişâhın emri nazarı dikkate alınacak olursa girişin fetih gününden hiç olmazsa bir gün sonra olması îcap ediyor.
59 Dukas, halkın büyük kiliseye koşmalarının sebebini şöyle anlatıyor: Bir kâhin istikbalde şehrin türklerin eline geçeceğini ve türkler Kostantin sütünu'na (Çenberlitaş) kadar gelince gökten bir Melek inip sâdedil bir adama imparatorluğu verip eline de bir kılıç vererek Türkleri geri döndürerek onları Acem hududuna kadar süreceğini söylemiş ve halk arasında dolaşan bu rivayete inanılarak Kostantin sütununu geçip Ayasofya'ya. iltica etmeleri ondan ileri gelmiş (Bon tab s. 289).
60 Müellifi meçhul bu vekayinâme Belleten (c. 8, numara 49)'de Fazıl Işıközlü ve Prof. Adnan Erzi taraflarından türkçeye çevrilmiştir. Bu eser, meşhur tarihçi Iorga tarafından bulunarak evvelce Fransızcaya çevrilmişti.
61 Fethin üçüncü günü Türk pâdişâhı İstanbul'un fethi münasibetiyle kazandığı zaferi kutlamak için bir şenlik yaptırdı, ve İstanbul'un bazı gizli yerlerinde saklanmış olan büyük, küçük bütün insanların meydana çıkmalarını emretti ve bunların serbest olacaklarını ve hiç. kimse tarafından taarruza duçar olmayacaklarım îlân eyledi. Muharebe sebebiyle İstanbul'dan kaçmış olanların avdet ederek iş ve güçleriyle meşgul olmalarını ferman eyledi (Françes'den).
62 Şehir fetholunup pâdişâh içeriye girince imparatorun hayatta olup olmadığını sordu. Bazıları kaçtığım bazıları da şehir içinde saklandığım ve bir kısmı da harpte maktul düştüğünü söylediler. Padişah bunu öğrenmek istediğinden ölüler arasında arattırdı; imparatorun başım bulamadılarsa da ayakkabılarından cesedi tamdılar; zira âdet olduğu üzere imparatorların çorap ve ayakkabılarında altın ile işlenmiş kartal kuşu resimleri vardı; pâdişâh bunu haber alınca çok memnun oldu, pâdişâhın iradesiyle hazır bulunmuş olan hıristiyanlar imparatorun nâşını bir hükümdara lâyik debdebe ile defneylemişlerdir." (Frances'den).
63 İstanbul fethi hakkında ben bir çok yerde Feridun Dirimtekin'in eserinden faydalandım. Daha mufassal malûmat almak için aşağıdaki eserlere de bakılsın:
I. G. Schlumberger, Siege, prise et sac de Conslantinople par les Turcs en 1453. Bu eser Bay Nah i t tarafından türkçeye tercüme edilerek 1330 tarihinde İstanbul'da basılmıştır.
II. E. Pears, Destruction of the Grelk Empire and Capture of Conslan tinople.
III. Feridun Dirimtekin, İstanbul Fethi 1949 İstanbul.
IV. N. Iorga tarafından neşredilen müellifi meçhul tarih; bu eser Fazıl I şık özlü ve Adnan Erzi taraflarından türkçeye çevrilmiştir.
V. Feth-i Celi'.-i Kostantaniyye (A. Muhtar Pş.)
64 Fatih Sultan Mehmed hem yeni hükümdar olan Melik Eşref Sey-feddin înal'ı tebrik ve hem de İstanbul fethim tebşir etmek üzere Kahire'ye elçi ve hediye ve Rum büyüklerinden iki esir göndermişti. Bunlar 23 Şevval cumartesi günü Kahire'ye gelmişlerdir. Sultan Mehmed nâmesinde muhasaraya 26 Rebîulevvel cuma günü (6 Nisan 1453) başlanıp 20 Cemaziyelevvel 877 Salı günü (29 Mayıs) Kostantiniyye"nm fethedildiğini bildirdi. Fevkalâde sevinci mucip olan bu tebşirat dolayısiyle Kahire baştan başa donanmış ve bu donanma günlerce sürmüş, Sultamn tablhanesi (bandosu) hergün sabahlan çalınmıştır; halk içten gelen tezahürat yapmışlardır. Fatih'in gönderdiği hediyeler Türklerde uğur sayılan dokuz adedi üzerine tertip edilmiştir. Bunlar dokuz kafes (hasır sandık) samur, dokuz kafes vaşak, dokuz kafes kakum, dokuz kafes sincap, dokuz kafes sırma işlemeli kadife, dokuz kafes sırmasız renkli kadife, dokuz kafes atlas kumaşlar ve dokuz kadar köle idi (İbn-i Tagriberdi Havadis-üd-dükur zeyl-is-sülûk, Ayasofya kütüphanesi nüshası, numara 3185 s. 277). Feridun Bey münşeatında İstanbul fethine dair Molla Güranî inşasiyle olan ve Emir Cemaleddin Kabunî ile gönderilen nâmede yollanan esir ve kumaşların ayrı bir mektubda zikr edildiği beyan ediliyor; Memlûk Sultanı bu nâmeye cevap vermiş ve bilmukabele hediyeler göndermiştir (Münşeat-ı Feridun c. 1, s. 225 ilâ 232).